Bir yıllık gezinin bırakın rotasını başlangıç zamanını bile planlamamıştım. Herşey tamamen doğaçlama oldu. Planladığım tek şey geziden önceki son 2 yıl artık gerçekten böyle uzun soluklu bir yolculuk yapmak istediğimi kafama koymuştum. Hatta yakın çevremdekilere anlatıyordum.
Öncelikle gezmeye çıkma tarihim tamamen işten ayrılmamla alakalı. O da trafik kazası geçirmem ve işten neredeyse 8 ay uzak kalmamla oldu. Yani hayatın akışı aslında beni hep istediğim geziye doğru yönlendirmişti. Bende artık zamanı geldi diye bu yola girdim.
Önce gideceğim yöne karar verdim. Bunu yaparken de kolay ve ucuz olduğunu düşündüğüm Asya kıtasını seçtim. Gördüğünüz gibi buraya kadar aslında hiç planım yoktu. Asya’da ilk ülkemi en ucuz uçak bileti bulduğum ülkeyi seçerek yaptım. Asya gezinin başıydı ve aslında acemilik dönemim oldu. Ayrıca geziye de alışma süreci oldu. Böyle bir geziye alışmak nereden baksanız 3 ayınızı alıyor. İlk üç ay ulaşım, konaklama, yemek, yalnızlık, hastalık, konuşma, iletişim kurma gibi bir çok şeye alışma süreci oluyor. Bu süreç biraz zor geçti diyebilirim. Arkadaşlarım ile yazışırken çok şikayet ediyordum. Bunları sosyal medyada paylaşmıyordum.
Bu şikayetleri dinleyen arkadaşlarım da “acaba biraz plan mı yapsan? Bu kadar da plansız gezmesen mi?” diye söyleniyorlardı. Her ne kadar yoldaki bu alışma süresindeki aksiliklere şikayet etsemde aslında plansız gezmeyi sevdiğimi fark ettim.
Plansız gezmeyi neden sevdim?
En çok sevdiğim yanı kendimi ilk defa bu kadar özgür hissettim. Özgürlük için dünya tarihinde verilen çabaları hepimiz biliyoruz. Özgürlük aslında yaşamadan anlaşılmıyormuş. İyi de zaten özgür yaşamıyor muyuz? Bu oldukça uzun konuşulması gereken ayrı bir konu, buna bu yazıda girmeyeceğim ama demekki özgür yaşamıyormuşum. Okula başladığım 7 yaşından itibaren işi bıraktığım 36 yaşına kadar hep bir yere gitmem, bir işi yapmam, bir ödemeyi yapmam gerektiğini hiç düşünmemiştim. Bunlar aslında beni hep kısıtlamıştı.
Plansız gezerken ise bir yere yetişmem, illa gezilecek yerleri liste halinde gezip görmem gerekmiyordu. İşte plansız gezmenin en çok bu kısmını seviyordum. İlk 3 ay bunu çok başarılı yapamadım ama sonrasında alışınca keyfini almaya başladım.
Yoldayken bu özgür olma konusunu çok düşündüm, Braveheart ve Matrix filmlerini tekrar izledim. Film izlemeyi zaten hep sevmişimdir ve özgürlük denince nedense aklıma hep bu 2 film gelir.
Plansız gezmeyi sevmemin bir diğer sebebi de hayatı akışına göre yaşamanın daha keyifli olduğunu fark ettiğimde oldu. Bunu da ilk hiç aklımda olmayan bir ülkeye gidince anladım. Asya gezisinde Endonezya hiç aklımda yoktu. Vietnam için vize konusunda istenilen ek bir para var, onu vermek istemediğim için vize alamadım. Bende yine hiç plansız ve sadece uçak bileti ucuz diye Endonezya’ya geçtim. İnterneti açıp gezilecek neler var diye bile bakmadan bir ülkeye gittim. Sonrasını ise akışına bıraktım ve asya gezisindeki en güzel yerlerden birisi oldu. İşte o zaman anladım ki rotamı esnek yapmalıyım. Her şeyi önceden bakıp araştırıp gitmeyeceğim. Bazı şeyler de sürpriz olmalıydı. Aynı şeyi güney Amerika’da gezerken de Şili Santiago’da yaptım ve sonuçları yine çok güzel oldu. Kendimi Patagonya’da buldum.
Peki ne kadar plansız gezdim? Plansız nasıl gezdim?
Asya kıtasında ilk gideceğim ülkede kabaca bir rota çıkarttım. Bunu yaparken de daha önce gidenlerin blog yazılardan görmek istediğim yerleri seçip yaptım. Bu rota yolda değişti, bazen uzadı, bazen kısaldı. Asya’da bazı ülkeler vize istiyordu. En çok sorunu burada yaşadım çünkü vize işlemleri ile hiç uğraşmak istemedim. Yine bir acemilik hatası. Vize alamadığım ülkeler önce Vietnam, sonra da Tokyo’dayken başvurduğum Rusya vizesi. Dönüşü Moğolistan ve Rusya üzerinden tren ile yapmak istemiştim ama Rusya, Tokyo’dan vize başvurusunu kabul etmedi ülkene git başvur dedi.
Güney Amerika rotasını yapmak ise çok daha kolay oldu. Çünkü başlangıç noktasını seçtikten sonra sınır ülkelere karadan giriş yapıp devam ediyorsunuz. Başlangıç noktasını ise yine en ucuz uçak bileti olan ülkeden seçtim.
Plansız gezmedeki en zor diğer 2 konu ise ulaşım ve konaklama. Açıkçası ilk başta en çok korktuğum konu ulaşımdı. Dil konusu zaten sorun yerel halk çoğu zaman Ingilizce bilmiyor, ikincisi gideceğim yerlere ulaşım var mı? Ne şekilde, ne zaman var? Bu noktada lonelyplanet hiç mi okumadın diyenler olabilir, evet hiç okumadım. O kitabı bir türlü sevemedim ama siz bu kadar bilinmeze gitmek istemezseniz genelde ulaşım bilgileri kitapta var. Yine de otobüs terminaline gittiğinizde her türlü farklı seçenek ya da değişiklik olabilir. Kitap ya da internet yardımcı oluyor ama hiç bir zaman güncele tam uymuyor.
Plansız gezerken ulaşımı nasıl yaptım?
Ulaşımda Asya’da sadece ülke değiştirirken uçak kullandım. Güney Amerika’da ise 2 kez iç hatlarda uçak kullandım. Bunlar dışında hep otobüs, minibüs, gemi, feribot, kayık, tuktuk, motosiklet, scooter, bisiklet kullandım. Neredeyse her şeye binmişim ama hiç bir yerde ulaşım için canlı hayvan kullanmadım. Uçaklar ve bir iki tane otobüs, feribot dışına hiç bir bileti internetten almadım. Ulaşım için önce bir sonraki gideceğim yeri belirliyordum ve hostelde nasıl gideceğimi soruyordum. Genelde hostelde biliyorlar. Daha sonra terminale git, el kol anlaş, pazarlık edebilirsen et ve bileti al. Genelde ulaşımları böyle yaptım. Tüm gezi boyunca 1 yıl içinde sadece 1 kez yanlış otobüse bindim 2 saat gidince tekrar sordum ve yanlış dediler indim geri terminale gittim. Onun dışında bir kez de minibüs bozuldu, hepimiz inip ittik. Hatırladığım başka büyük bir sorun yaşamadım.
Karadan uzun yolculuk yapmak çok yorucu oluyor ama güzellikleri çok fazla. Aslında otobüs yolcuğu çok sevdiğim bir şey değil ama manzaralar, yerel halkın insanları, kıyafetleri, yoldan geçerken gördüğümüz köyler kasabalar, kokular, renkler, bazen hiç görmediğim yiyecekler, yolda tanıştığım diğer gezginler… derken bu yolculuların kendisi bir macera olmaya başlıyor. Bir yerden ayrılık vakti geldiğinde her seferinde aynı heyecanı yaşıyorum. Bazen kaldığım yeri çok seviyorum, gitmek istemiyorum ama otobüse binip tek başına o bilinmezliğe gitmeye başlayınca ilk günkü yola çıktığım heyecanı yaşıyorum. Anlatması gerçekten zor. Kalp atışları hızlanıyor, korku ve heyecan ile bazen kendi kendime güldüğüm oluyordu.
Ulaşım aslında gezideki bir yük değil gezinin can damarı gibi bir şey belkide. Çünkü gezerken amaç sadece bir sonraki noktaya varmak değil. Yolun kendisi ve yolda olanlar bile farklı bir deneyim ve heyecan. Ben bu geziyi mümkün olduğu kadar uygun bütçe ile yapmaya çalıştım o yüzden çok az taksi kullandım. Bir süre sonra taksiye binmek çok lüks geliyor. Neyse Filipinler’in Malina şehrinde İstanbul’dan daha kötü bir trafik var. 18 saatli bir gemi yolculuğu ile manilaya dönmüştüm. Sabahın köründe geldi gemi. Sonra hostele gitmek için bu kadar yoruldum taksi ile giderim derken kendimi çok konuşan bir abi sayesinde tuktuk’un arkasında buldum. Limandan hostele bir gidişimiz var, trafik içinde hızlı, kurallar yok, tersten yoldan gidiyoruz, arka mahallelerden aralardan gidiyoruz. Etrafı algılamaya çalışıyorum ama o kadar hızlı değişiyor ki. O arada alınızdan neler geçiyor, şimdi köşede dursa beni soysalar basıp gitse adam ne yaparım? Bana bişey yapmasın da çantayı alsın, telefonu bari bıraksın vs.. neler neler. Hala o yolculuğu hatırlıyorum. Hiç bir sorun olmadan hostele kadar getirdi kötü bir şey olmadı. Bunun gibi başka ne maceralı yolculuklar yaptım. Hepsi ayrı ayrı bir anı olarak kaldı. Sonra şehri dolaşıyorum ve yüzlerce fotoğraf çekiyorum. İçlerinden birini instagramda paylaşıp şehirle ilgili bir kaç bir şey yazıp gönderiyorum. Takip edenler bunun arkasında neler yaşadığımı hiç bilmiyor diyorum.
Ulaşım gezinin aynı zamanda vakit olarak da büyük bir kısmını oluşturuyor. Yoldayken bazen müzik dinledim, bazen film izledim, bazen yol arkadaşım oldu lafladık. Ama en çok yaptığım şey düşünmek oldu. Özellikle manzara da güzelse çok güzel düşünülüyor. Yollar akıp gittikçe fikirler düşünceler de akıp gidiyor. Geziden öncesinde yapmadığım şeylerden birinin de bu olduğunu anladım. Düşünmek. Sürekli bir koşturmaca içinde yaşarken, iş, ev, arkadaşlar, sevgili, aile, ülke soruları, trafik, alışveriş, vs derken o kadar çok şey varki aklınızı meşgul eden. Boş bir kafa ile sadece düşünmeye hiç vaktim olmamış sanki. Sahilde uzun yürüyüşler yapardım ve düşünürdüm ama yine de bunların çoğu gündelik yaşamla ilgili sorunlar olurdu. Neler düşündüm, nelerin farkına vardım burada anlatmacağım. Belki başka bir yazıda…
Plansız gezmede ikinci önemli konu, konaklama. Bu konu gezginlerin tercihine göre değişiyor. Bence en uygunu nasıl rahat ediyorsanız öyle yapmak ama yine önceki konular gibi bunda da esnek olmak. Ne kadar esnek olursanız emin olun o kadar rahat ediyorsunuz.
Ben tek gezdiğim ve daha uygun fiyatlı olduğu için hostel konaklamasını seçtim. Hostel bilmeyenler için otel gibi ama yatakhane’de uyuyorsunuz. Tuvalet, banyo, mutfak ortak kullanılıyor. Banyo ve tuvalet genelde kız erkek ayrı. Bazen banyolar büyükse ya da bir tane ise ortak oluyor. Yatakhaneler ise çoğu zaman karışık, bazen kız erkek ayrı oluyor. Bunlar dışında hostesin en önemli alanı, ortak alan dediğimiz herkesin oturduğu, konuştuğu, kitap okuduğu, tv izlediği vs yer. Burasını evin salonu gibi düşünebilirsiniz. Başka ne oluyor derseniz bazen bahçe, havuz gibi alanlar da oluyor. Hostellerin en büyük artılarından birisi de genelde en merkezde olmaları.
Hostel dışındaki seçenekler bildiğimiz otel, size özel oda. Hostellerde de bazen özel oda seçeceği oluyor. Airbnb ile oda ya da ev kiralama. Bu seçenek özellikler çift olarak gezenlerin tercihi oluyor. Hostelde 2 kişi ücreti ile ev kiralanabiliyor. Airbnb evlerinde uygun fiyatlı olanlar genelde merkeze uzak olabiliyor. Son olarak couchsurf ile yerel insanların evinde ücretsiz misafir olarak kalma seçeceği var. Ben bunları yapmadım. Sadece bir kaç kez otelde kaldım ve bazen de özel odada kaldım. Onun dışında tüm gezi boyunca hostellerde kaldım. Gezi boyunca çadır da taşımadım, o konu da çok soruldu belirtmiş olayım.
Plansız gezerken hostelleri nasıl seçtim?
Tüm gezi boyunca booking kullandım. Çok ironik ama booking sadece Türkiye’de çalışmıyor. Yine tüm gezi boyunca hiç bir rezervasyonda sorun çıkmadı. Seçim yaparken, lokasyon, puan, yorumlar ve fiyatlara bakıp hep 2 günlük rezervasyon yaptım. Gideceğim yere sadece 2 kez dışında hep önceden bir hostel seçtim. O iki kez yapmadığımda ise çok zorlandım diyebilirim. Birinde her yer doluydu yer bulamadım, diğerinde çok geç vardım gece 12 de sokakta dolaşıp kalacak yer aradım. Neyse ikisinde de yer buldum sonunda ama bir daha önceden rezervasyon yapmadan gitmeyeceğim dedim.
Neden hep 2 günlük hostel seçtim? Çünkü her ne kadar yorumlar çok faydalı olsa da bazen hostel kötü çıkabiliyor. Sevmediğim hostel az oldu ama yinede ben 2 günlük yer seçiyordum ve seversem daha çok kalıyordum, sevmezsem başka hostele geçiyordum. Bu da aslında yine bana esneklik ve özgürlük sağlıyordu. Kötü çıkan hostelde boşuna daha çok kalmak zorunda değildim. 2 gece idare edip başka yere geçebilirdim. Hostel bulamama sorunu ise çok olmuyor çünkü bizde çok hostel kültürü yok ama bu gittiğim ülkelerde çok fazla var. O yüzden en yoğun olan Patagonya’da bile yer buldum.
Plansız gezerken, görülecek yerleri nasıl seçtim?
Bu kısımda biraz dersime çalıştım. O kadar da plansız gezmedim. Hatta bir mühendis olarak oldukça sistemliydim diyebilirim. Burdaki en büyük yardımcım bloglar oldu. Aslında benim de blog yazmamdaki sebeb budur diyebilirim. Benim çok işime yaradığını düşündüğüm için bende başkalarının işine yarayacak yazılar yazayım dedim. Blog yazılarının bazılarını geziye başlamadan önce okumuştum, bazılarını yolda, bazılarını da ise oraya gittiğimde okudum. Sonra görülecek yerleri seçip haritada işaretledim.
Gezilecek yerleri listelemek, işaretlemek ne dersek işte onun için telefon app kullandım. İlk kullandığım uygulama Google maps, daha sonra ise maps.me ye geçtim. Sonradan Maps.me ye geçme sebebim offline olması ve yürüme rotalarını gösteriyor olması. Google Maps ise büyük şehirlerde metro, otobüs gibi ulaşım seçeneklerini gösteriyor. Görmek istediğim yerleri haritada işaretliyordum, bu işaretlere renkler verdim. Görmek istediklerimi başka renk yaptım, gördükçe bunları güncelledim. Maps.me haritam çok güzel oldu onu sitede paylaşacağım. Dilerseniz sizde kullanabilirsiniz.
Görülecek yerleri seçerken illa şunu gör, şunu yapmadan gelme gibi çok akıl veren oluyor. Ben bu tavsiyeleri okudum, dinledim vs ama kendi zevkime, o anki moduma göre seçtim. Bence en güzeli kendi tarzınıza göre gezmek. En çok nereyi sevdin sorusu illa gelecek, bana da çok geldi. Bazen biz de gezenler kendi aramızda konuşuyoruz herkesin favorisi farklı doğal olarak.
Görmek istediğim ama gitmediğim bazı yereler oldu. Bunları biraz bütçesel sebeblerden eledim. Galapagos, amazonlar gibi. Biraz da bunları tek başıma yapacak gücüm kalmadığını hissettim. Özellikle Amazonları.
Plansız gezmenin hep artılarından bahsettim ama peki eksileri neler?
En büyük sıkıntı, eğer vize vs alamazsanız o ülke yerine başka ülke seçmeniz gerekiyor. Bunu yaptığım için mutlu olduğumu yazdım yukarıda ama o süreç aslında biraz zorlu geçti. Tekrar başka ülke seç, bilet bak, acaba ona değil buna gitsem, şunu mu yapsam vs derken karar verme süreci biraz stresli geçiyor.
Diğer büyük sıkıntı ucuz uçak bileti almak. Uçak bileti fiyatları eğer erken alırsanız uygun oluyor. Erken alınca da yetişmeniz gereken bir uçak oluyor ve o aradaki tüm geziyi planlamanız gerekiyor. Çoğu zaman yarın nereye gideceğimi bilmeden gezdiğim için böyle bir kısıtlama beni çok germişti. En çok da Japonya’da 2 haftalık sınırsız tren bileti aldığımda çok gerilmiştim. Bu bilet çok pahalıydı ve 2 hafta içinde Tokyo dışında gideceğim her yere gitmem, gezmem gerekti. Bilet biteceeeek diye çok gerildiğimi hatırlıyorum.
Son problemi ise uçak bileti alınca yaşadım. Zaten 2 kez uçak bileti almıştım güney amerika’da ama ikisinde de zamanları hiç iyi ayrlayamadım. Plansız gezmeye o kadar alışmışımki. Neyse ikisinde de uçaktan bir hafta önce o şehire vardım ve gereğinden biraz fazla bekledim.
Özetle…
Bu yazıda anlatmak istediğim, sadece bu gezi için değil hayatın kendisini de plansız yaşamak, su gibi esnek olmak benim deneyimlerime göre çok daha güzel. Kendinizi belirli bir düzen içinde sıkışmış hissediyorsanız onun sebebi özgür olmadığınız içindir. Bunu bir dönem bende çok yaşadım. O yüzden belki de bu gezideki plansızlık ve özgürlük hissi bana çok güzel geldi.
Tüm yazıyı buraya kadar okuduysanız teşekkürler.
3 thoughts on “Plansız Gezmek”-
-
-
Özlem Güngör
(20 Mart 2018 - 21:38)Çok tatlı, su gibi akan ve bir o kadar da ufuk açan bir yazı olmuş. Çok teşekkürler
Sevil Mert
(21 Mart 2018 - 09:03)Plansız gezebilmek herkesin harcı değil, belki de anlattığın gibi oryantasyon sürecine ihtiyaç var. Peki şimdi nereye gideceksin, ne yapacaksın diyen arkadaşlarından biri olarak, senin plansızlığın bizi strese sokmadı desem yalan olur 🙂 Sonra biz de alıştık. Özgürlük kolay özümsenebilecek birşey değil
Burak
(4 Haziran 2022 - 08:01)Merhaba
Çok naif ve olabildiğince spontane bir yaklaşım..sizi tebrik ederim. Benimki biraz farklı bir dünya turu olacak, şöyle ki: üçer aylık periyodlarla konaklayacağım şehirler (çoğu ülkenin 90 gün vize vermesi dolayısıyla) ve laptop ve cep telefonumla uzaktan idare edeceğim işlerim:) para kazanıp gezmek yerine gezerek para kazanmak diye birşey de var çünlü:))